Gelincikler geldi. Her yerden kırmızı kırmızı göğe uzanıyorlar, incecik boyunları ile. Yol kenarı, tarla ortası, kaldırım taşlarının arası. Her yerden, buldukları her çatlaktan fışkırıyorlar.
İthal festival yaratmak isteyenlerin gözüne soka soka, birer birer açıyor kıpkırmızı gelincikler. Hem de İstanbul'un, Anadolu'nun her yerinde. İnadım inat diyerek, ithal kuzenlerine nispet yaparak açıyorlar salına salına. Narinler. En ufak esintide uçuşur taç yaprakları. Ama cefakarlar. Dayanırlar. Baharı karşılarlar, selamlarlar, hep ayakta, hep dimdik.
Gelincik demiş atalarımız. Boşuna değil. Gelinler kırmızı giyermiş bizde eskiden. Narin olurmuş. Kırılgan olurmuş. Ama dayanıklı olurmuş, kırılsa da zorlansa da dayanırmış gelinler. Aynı gelincikler gibi. Hatta bu gelincikler daha ufak, daha narin. Ama bütün yaz açacaklar. Kıpkırmızı rengi ile taa uzaklardan fark edilecekler. Aynı yemyeşil koruların, ormanların, ağaçlıkların içindeki eflatun renkli erguvanlar gibi. İstanbul'a aitler. İstanbul kokarlar.
Aklım almıyor. İstanbul'a ait bunca güzellik dururken ithal festivaller yaratmaya çalışmak niye? Sadece iki dakika düşünüp aklıma gelen bunlar. Mimozalar, leylaklar hepsi buraya ait, hepsi kendiliğinden yetişiyor. Galiba sorun da bu. Hep etrafımızda olanlara değer vermekte zorlanıyoruz. Farklı olan daha güzel, daha tatlı geliyor galiba. Halbuki ithal güzelliklerin hepsi geçici ve hepsi pahalı. Yerel olan ise sıradan. Aslında değer katan yerel olan ama farkında değiliz. Bir de tabi bu konunun parasal kısmı var ki hiç girmek istemiyorum. İçim kaldırmıyor çünkü.
Festival dedin mi benim aklıma hep o bölgeye ait, o bölgeyle özdeşleşmiş değerler geliyor. Ama biz zorla birşeyleri yamamaya çalışıyoruz bu verimli ve kendine özgü topraklara. Kendinden olmayanı bu senindir diye dayatıyoruz. Ama olmuyor. Kabul etmiyor bu topraklar. Bağrından gelincikler, erguvanlar, mimozalar fışkırıyor. Ama zorla verileni almıyor. En fazla üç dört gün besliyor. Sonra güle güle. Çırıl çıplak, çirkin sopası kalıyor geriye sadece. Gelincikler ise saltanatını sürüyor. Tamam şehrin göbeğinde yok denecek kadar azlar ama geri kalan her yerde varlar ve olmaya devam edecekler. Erguvanlar gibi. Mimozalar gibi.
Yakında mimoza zamanı gelecek. Adalar çağıracak. Gel de gitme...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder