Mary's Axe & Tower of London & Tower Bridge

Hürriyet

29 Nisan 2010 Perşembe

İhtiyaçtan Katliam...

Üçüncü köprü aşkı gerçek oluyor ve çevre katliamının önü açılıyor. Rant kapılarını imal etmek için kullanılacak keresteler, yolun geçeceği güzergah üzerinden toplanıp gerekli yerlere ulaştırılır artık.

Poyrazköy. Gitmeyen bilmez. İstanbul'da küçük bir Karadeniz kasabasını yaşamak isteyenlerin uğrak yeri. Ulaşımı zahmetli ve zaman alıcı. Bu sayede bakir, bu sayede el değmemiş. Dik bir yamaca kurulmuş, Karadeniz kokulu küçük bir köy. Ufak bir koy ve bu koyu çevreleyen, hemen dışında yunusların dans ettiği, dalgakıran ile güvenli ve huzurlu bir liman. Yaşayanların çoğu balıkçı. Limandaki iki üç GırGır'ın ya sahibi ya da tayfası. Zamanı gelince adları gibi gır gır sesleri ile açılırlar Karadeniz'e, nasiplerini bulmak ve onu denizin koynundan almak için. İki üç tane balıkçı restoranı sahilde, hamsi kuşu, toprak kapta erimiş helva hatta mısır ekmeği. Bir de setin üzerinde çay bahçesi, güneşi batırmalık, dumanı üzerinde tavşan kanı çayla birlikte. Yazın denize bile girilir koyda. Geniş, uzun kumsalı altın gibi parlar güneşin altında. Daha köye yaklaşırken karşılar seni Karadeniz. Boğazı kazasız belasız geçip şöyle sağlam bir "Oh" çeken gemiye, İstanbul'u denizden seyretmenin keyfini çıkarmaya hazırlanan başka bir geminin beyaz köpükleri çarpar. Martılar her zamankinden daha özgürdürler orada. Kah gökyüzünde süzülürler kah suya dalıp avlarlar kısmetlerini. Ama biz varız. Bizim kararlarımız var. Rahat bırakmaz, rahat duramayız oturduğumuz yerde.

Müjdeler olsun. Kutlama yapalım. Hatta dans edelim, tutmayalım kendimizi. Tüm bu gereksiz ayrıntıların ortasına koca bir köprü ayağı konduruyoruz. En büyük sorunumuz olan trafiği çözüp çözmeyeceği bile belli olmayan ama çok gerekli ve ihtiyaç duyulan 3. köprüyü ayakta tutacak olan ayağı. Şöyle eski yolun hemen üzerine yerleştirelim köprüyü. Böylece zaten açılmış olan yolu kullanıp katledeceğimiz ağaç sayısını yüze sıfır nokta bilmem kaç azaltabiliriz. Yoldan geçenler artık Karadeniz'i göremeyecekler ama olsun biz trafiği çözmek için uğraşıyoruz. Ayrıca işlev daha önemli. Zaten çok kişi bilmiyor oraları. Biz burada herkesin kullanacağı bir kolaylıktan bahsediyoruz. Martılar'da biraz ileride gezinsin. Köyün ahalisine gelince zengin olacak hepsi. Rant yarattık, değerlendirdik yerlerini. Devlet köprüsü aman pardon kuşu konacak tepelerine. Gırgır mırgır yok artık. Çalışmayacaklar. Kira parası yiyecekler. Hoş İstanbul'un güzel, başka bir bölgesinde yaşayacaklar ama olsun para kazanacaklar, hemde oturdukları yerden, boru mu? Olacak o kadar fedakarlık. Arada eski evlerinde oturanları ziyaret edip hasret bile giderebilirler. Halkımız misafirperverdir. Sahildeki restoranlar mı? Ohooo! Onlar işin kaymağını yiyecekler. Bundan sonra dolar taşar mekanları. Keşfedilmemiş bu yerde ne kazanıyorlar ki zaten. Biz beş bilemedin altı sene sonra İstanbul'u, Türkiye'yi hatta Dünya'yı ayaklarına getiriyoruz. Minnettar olmalılar. Bu süre içinde ne mi yapacaklar. Ne bileyim, köylerine dönüp köprü bitince geri gelebilirler mesela. Nasıl fikir? Tuttum bunu. Yol parası da bizden. Daha ne yapalım bu halk için. Yunuslar mı? Onları da düşündük. Artık dalgakıranın dışında değil yeni yapılan köprünün ayaklarında daha güvenli bir şekilde yüzecekler. Ayrıca onları Gırgır'ların tehlikeli motorlarından ve kirli sularından kurtaracağız. Hoş en iyi ihtimalle beş altı sene buralardan uzak durmak zorunda kalacaklar ama biz inanıyoruz ki geri gelecekler. Burası kürkçü dükkanı illa ki geri gelecekler. Bir kere boğazın tadını alan bir daha ayrılamaz buralardan.

Biz ancak kendimizi kandırırız. Görmek istediğimizi görürüz. Ama böyle gidersek yarınlar yargılar bizi. Onlar da kaybolacak bu güzelliği göremeyecekleri için karar yine bizim istediğimiz gibi olumlu çıkacak. Ne yapalım ancak bu kadar bilinçliyiz ve ancak bu kadar olacağız. Daha fazla değil.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder