Mary's Axe & Tower of London & Tower Bridge

Hürriyet

27 Nisan 2010 Salı

Rüya da olsa..

Görülen bir rüya, çok istenen bir şeyi sunuyorsa nasıl hisseder insan? Sabah uyandığında aslında istediğinin elinde olmadığını görse de mutlu geçirdiği zamanın hatırına bir gülümseme olmaz mı insanın yüzünde? Olurmuş. Hatta bütün gün bu imkansız istek acaba gerçekleşir mi diye sorarmış kendine. Denemelerde bile bulunurmuş.

Nasıl da hazır oluyor insan inanmaya. Asla olmayacağını, kimsenin buna gücünün yetmeyeceğini bildiği birşeyi sadece rüyada görüp, onu hissetmesi bile yeterli oluyormuş inanmasına. Kafasında acabalar, soru işaretleri oluşması işten bile değilmiş. Ne kadar net, ne kadar gerçekçi olabiliyormuş rüyalar.

Çok uzun zamandır uykudaydı. Kendimi inandırmıştım. Olmayacaktı. Olamazdı. Kimse başaramamış, şehir efsanesinden öteye geçmemiş birşeydi. Sadece kitaplarda, filmlerde, efsanelerde olurdu, duyulurdu, anlatılırdı ama iş gerçek hayata gelince olmayacağı aşikardı. Ama o kadar gerçekçi ve net hissedince olamaz mı diye soru işaretleri uçuştu kafamda bütün gün. Hatta olur mu diye, becerebilir miyim diye denedim akşam üstü. Ama olmadı, olamazdı zaten. Güldüm kendime. Çocuk gibi hissettim. Hikaye dinleyip kendini hikayenin kahramanı gibi hisseden, onun gibi olmak için olmadık hayaller kuran bir çocuk gibi. O çocuk kadar istedim olmasını, o çocuk kadar kapıldım hayallere. Olmayacak hayallere.

Hayal de olsa, rüya da olsa bir süreliğine elde etmek mutlu etti. Ayrıca yeniden, olur mu becerilebilir mi heyecanı da cabası.

Herkese tatlı rüyalar...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder