Mary's Axe & Tower of London & Tower Bridge

Hürriyet

17 Mart 2010 Çarşamba

4. BÖLÜM..

Aniden fırladı yataktan Aslı. Ter içindeydi. Başı çatlayacak gibi ağrıyordu. Eliyle saçlarını sağdan sola savurdu. Şakaklarına işaret parmakları ile masaj yapmaya çalıştı. Sonra birden evinde olmadığını farketti. Neresiydi burası, dün gece ne olmuştu? Hiçbir şey hatırlamıyordu. Kendini zorladı, hatırlamaya çalıştı, yok bir türlü beceremiyordu. Bir de şu baş ağrısı tuz biber ekiyordu. Etrafa bakındı. Şifonyerin köşesinden sarkmış bir çorap gördü önce. Hemen yanındaki komodinin üst çekmecesi aralıktı. Yerde bir şort, hemen yanında da savrulup atılmış bir çift çorap daha. "Ulan" dedi kendi kendine. "Hatırlasana hangi bardı? Kimi kaldırdın bardan?". Daha önce de olmuştu başkasının evinde uyandığı ama herzaman hatırlardı geceyi. Şimdi ise önünde bir perde vardı. Göremiyor, aralayamıyordu. "Salak! Herif götürmüş seni haberin yok.". Sonra farketti ki üzeri giyinikti. Merakı bir kat daha artmıştı. Aralık kapıdan içeriyi görmeye çalıştı ancak kapı görmesini engelledi. Ayağa kalktı. Perdeler sıkı sıkıya kapalıydı. Odada haftalardır havalandırılmamış gibi ağır bir hava vardı. Üstünü düzeltti. Kapıya yaklaştı. İçeriyi dinlemeye başladı. İçeriden kaşık çatal sesleri geliyordu. Arada bir küfür de geliyordu kulağına. Kapıyı usulca itti ve biraz ürkek biraz heyecanlı kaçamak bir bakış attı içeriye.

Kemal, ağzında sigarası, birşeyler hazırlıyordu mutfak tezgahının üzerinde. Arada elini kesiyor, arada elindekileri yere düşürüyor ve peşinden sallıyordu küfürü. Neden sonra arkasını döndü ve Aslı'yla göz göze geldiler. Aslı'nın gözlerindeki dehşeti tam o an fark etmişti.

Aslı kapının önünde gözleri faltaşı gibi açılmış adama bakıyordu. Herşey aydınlanıvermişti. Herşeyi hatırlıyor, hatırladıkça titriyor korkuyordu. Ayşe geldi aklına. Yerde yatan o hali. Kanlar içinde. Sonra hastane, polisler. Bir de bu adam. O kurtarmıştı onu. Öyle söylemişti polis. Sonra polislerin elinden almıştı bu adam. Dizlerinin bağı çözülür gibi oldu ama toparladı. Başı da ağrıyordu. Sanki beyni dışarı çıkacakmış gibi zonkluyordu. Sonra adamla göz göze geldiler. Adam, o kendinden emin, güven veren gözleriyle ona bakıyordu. Sonra birden "Buyur gel. Birşeyler yiyelim. Akşamdan beri ağzına birşey koymadın. Acıkmışsındır." dedi adam. Aslı ne yapacağını bilemeden uysal bir kedi gibi süzüldü masaya. Gerçekten acıkmıştı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder