Mary's Axe & Tower of London & Tower Bridge

Hürriyet

24 Mart 2010 Çarşamba

8. BÖLÜM..

Kapı çalındı. Aslı önce korkudan açmakla açmamak arasında karar veremedi ama sonra Hakan olabileceğini düşünüp kapının deliğinden baktı. Hakan'dı gelen. Kapının kilitlerini yukarıdan başlayarak açmaya başladı. Hakan sinirli görünüyordu. "O yaptı. Kesin o yaptı." diyerek içeriye girdi. Neredeyse ayakkabısını çıkarmayı unutacaktı. Son bir hamle ile çıkardı ayakkabısını ve hışımla salona girdi. Ardından da Aslı girdi. Hakan öfkeliydi. "O yaptı. Katil şerefsiz. Kesin o yaptı." diye haykırıyordu Hakan. Aslı bir bardak su getirdi mutfaktan. Aslı kendi halini unutmuş Hakan'ı sakinleştirmeye çalışıyordu. Hakan birden durdu. Sanki görmüyordu artık. Boşluğa bakar gibi bakıyordu Aslı'nın yüzüne. Aslı endişelendi. Seslendi Hakan'a ama herhangi bir cevap alamadı. Biraz dürttü. Yok. En ufak bir tepki vermedi Hakan. Aslı iyice korkmaya başlamıştı. Neden sonra Hakan bir iki adım geri attı ve çekyata çarpıp üzerine yuvarlandı. Tam yere düşecekken lastik top gibi ayağa fırladı. Artık ayılmış görünüyordu. Yüzünde karanlık bir kararlılık vardı. Sonra Aslı'ya döndü. Aslı Hakan'ın gözündeki karanlıkta kayboldu gitti. Sanki felç olmuştu. Hareket edemiyordu. Hakan, "Gitmem lazım." dedi ve hızla kapıya yöneldi. Aslı biliyordu Hakan'ın aklından geçenleri. Tanıdık gelmişti ona. Sanki daha önce de görmüştü bu sahneyi. Kapının kapanma sesi ile irkildi Aslı. Hemen peşinden koştu Hakan'ın. Apartman merdivenlerine çıktığında ayakkabısının tekini hala giymemişti. Apartmandan dışarı çıktığında Hakan'ı köşeden dönerken gördü ve peşinden o tarafa doğru koşmaya başladı.

Kemal komiser saatlerdir tıkıldığı arabanın içinde sıkıntıdan patlamak üzereydi. Sevdiği tüm radyo programlarını dinlemişti. Hatta diğer bir tanesi yeni başlamıştı ama onun aklı cinayetteydi. Kesin hüküm vermek hiç adeti değidi ama sonuca yaklaştığını hissediyordu. Arabada beklerken sıkılmış dışarıya sigara içmeye çıkmıştı. Karnı da acıkmıştı. Hilmi'yi yiyecek birşeyler almaya göndermişti. Sigarası bitmek üzereyken Hilmi geldi. "Ancak bunları bulabildim komserim. Ne mendebur yermiş burası. Doğru düzgün yiyecek birşeyler satılmaz mı bu memlekette. İşte komiserim bunlar var." diye bir iki paket kurabiyeyi Kemal'e uzattı. "Hadi be. Ben yemem bunları. Bana doğru dürüst yiyecek birşeyler bul. Krakerle mi dolduracağız mideyi." diye elinin tersiyle itti Hilmi'nin getirdiği poşeti. Tam o anda apartmanın kapısından koşarak çıkan Aslı'yı gördü. Kontağı çevirdi. Otomobil hareket etti. Saat 18:00 sularıydı ve Aslı'nın böyle koşarak nereye gittiğini merak ediyorlardı.

Hakan caddeye fırlamış gözü dönmüş bir şekilde koşuyordu. Hava yavaştan kararmaya başlamıştı. Kaldırımdakilere çarpa çarpa ilerliyor, kendisine yönelen kızgın bakışları ve bağırışları kale almıyordu. Tek hedefi vardı. Katil Kerem. Ayşe'yle olan ilişkilerini öğrenmişti ve bir öfke anında öldürmüştü Ayşe'sini. Halbuki ne yapmıştı Ayşe ona. O dünya güzeli kıza nasıl kıyılırdı? Ayrıca ilk aldatılan o muydu sanki? Kendi hiç aldatmamış mıydı? Hep gelirdi kulağına Kerem'in yediği haltlar. Ayşe üzülmesin diye hiç anlatmazdı duyduklarını. Ama şimdi "Keşke anlatsaydım." diye düşünüyordu. "Belki işler bu raddeye gelmezdi. Daha önce ayrılmış olurlardı.". Kızgınlığı daha da artmıştı. Gözü hiçbir şey görmüyordu. Doğruca kör bir sokağın ucundaki beş katlı apartmana gidiyordu. Hava iyice kararmış, serinlemişti. Şu köşeyi dönünce kör sokağa girecekti. Yüz metrelik bu sokak ıssızdı ve tek bir gece lambası sokağın ucunu aydınlatıyordu. Köşeyi döndü Hakan. Daha yirmi metre kadar gitmişti ki ensesinde çok büyük bir acı hissetti ve yüz üstü yere yığıldı. Ensesi, başı ve sırtı inanılmaz acıyordu. Kendini zorladı. Kafasını döndürüp bunu ona kimin yaptığını görmek istedi ama kımıldatamadı. Bayılmadan az önce bir fısıltı geldi kulağına. "Bunu ona yapmana izin veremezdim."

Kemal direksiyonda, Hilmi yanında, koşmakta olan Aslı'yı takip ediyorlardı. Arabayı hep Kemal kullanırdı. Başkasının arabasına mümkün olduğunca binmezdi. Hele yanında Hilmi varken imkan yok direksiyonu bırakmazdı. Kemal araya belli bir mesafe koyarak izliyordu Aslı'yı. Aniden bir sokağa saptı Aslı. Kemal "Hadi be! Girdi sokağa. Sen geç direksiyona ben peşinden gideceğim." dedi Hilmi'ye. Hilmi, "Bu sokak ana caddeye çıkıyor Komserim. Şuradan dönünce yakalarız kızı." dedi ve "Şuradan sola Komserim." diye ekledi. Kemal otomobili sola döndürdü ve aynı Hilmi'nin dediği gibi caddeye çıktılar. Onlar tam caddeye çıktıklarında Aslı bir taksiye biniyordu. Hemen peşine takıldılar taksinin. 10 dakikalık bir takipten sonra taksi bir ara sokağa girdi. Kemal ile Hilmi de peşinden. Ama döner dönmez çöp kamyonu ile burun buruna geldiler. Az daha çarpacaklardı kamyona. Hilmi son bir hamleyle taksinin gittiği yönü gördü. O sırada Kemal sağlam bir küfürle çöp kamyonunun şoförüne yoldan çekilmesini anlatmaya çalışıyordu. Kamyon çekildikten sonra tam gaz ileriye atıldı Kemal. "Söyle Hilmi ne tarafa gitti bu taksi? Kaybetmeyelim şunları." diye bağırdı Kemal. Burnundan soluyordu. Hilmi "Şuradan döndüler Komserim. Sonrası Allah kerim." diye cevapladı. Hava iyice kararmıştı. Kemal karamsarlığa düşmeye başlamıştı ki ileride bir taksinin beklediğini gördüler. O taksiydi. "Şu taksilerin üzerine iyi ki yazdırdılar plakaları. Yoksa işimiz iyice zorlaşacaktı." diye düşündü Kemal. Ne zaman bir taksiyi takip etse hep bunu düşünüyordu. Hemen taksinin yanına yaklaşıp Aslı'yı nerede indirdiğini sordular şoföre. İki sokak aşağıda indirmişti. "Hani çıkmaz sokak varya onun köşesinde" diye ekledi şoför. Kemal geri vitese taktığı gibi var gücüyle abandı gaz pedalına. Köşeye yaklaşınca yavaşladı ve durdu. Arabadan atlarcasına indi ikiside. Sokağın başına geldiklerinde karanlık sokağın içinde bir karaltıyı seçti gözleri. Hemen koşup Karaltının yanına geldiler. Ellerinde silahları ile yerde üstüste yatan iki kişiye bakıyorlardı. Üstteki bir kadındı ve yerdeki adamın kulağına birşeyler fısıldıyor gibiydi. Kemal kadını tuttu, kaldırdı. Gözleri kan çanağına dönmüş, dudaklarında delice bir gülümseme ile Aslı'ydı bu. Yerde kanlar içinde yatan adam hala yaşıyordu. Hemen Hilmi'ye dönüp "Ambulans çağır. Hemen! Adam hala yaşıyor." dedi Kemal. "Yetişemedik." diye düşündü sonra Aslı'ya kelepçeleri takarken.

Aslı hep hoşlanmıştı Kerem'den. Hatta aşıktı. Onu ilk o görmüştü. Ama Ayşe kapmıştı Kerem'i. Aslı durumu kabullenmiş hayatına devam etmeye çalışıyordu ki Hakan'dan gelen haberle yıkılmıştı. Ayşe, Kerem'i aldatıyordu ve bunu Hakan'la yapıyordu. Oysa Kerem gibi adama bunu yapmaya hakkı yoktu. Hele Hakan'ı hiç buna alet etmemeliydi. Hakan'la Kerem'i birbirine düşürmesi bardağı taşıran son damla olmuştu. Ne hakla Aslı'nın hayatında en büyük yeri kaplayan iki adamla oynardı bu şımarık Ayşe. Buna bir son vermeliydi. Ayşe'yle çok güzel günler yaşamıştı ama çok ileri gitmişti bu sefer. Bir hal çaresine bakması gerekiyordu Aslı ve harekete geçti. Cesedin başında kendine gelmişti. Ama öncesini hatırlamıyordu. Anlam da veremiyordu neden orada olduğuna. Sonra Ayşe'nin öldürüldüğünü anladı ve korktu. Kendini dışarıya zor attı ve hızla yürümeye başladı.

Kemal, Hilmi'yle birlikte çay içiyordu masasının başında. "Hilmi, biliyor musun gerçekten hatırlamıyordu Ayşe'yi öldürdüğünü. İlk defa can alan insanlarda çok karşılaştım bununla. Katilin kendileri olduğunu beyinleri kabul etmez. Sanki üçüncü bir kişi işlemiş gibi kaydeder olayı beyin. Ta ki ikinci bir şok yaşayana kadar. Çok gördük biz bunlar gibisini." dedi Kemal. "Sen nereden anladın Komserim, Aslı'nın katil olduğunu?" diye merakla sordu Hilmi. "Öncelikle kalbe kadar girmişti bıçak. Hem de parçalayarak. Yani aşk cinayeti. Ayrıca kadın işi. Kıskanan erkek kalbe saplamaz. Karına saplar. Kadın ise kendisine acı çektiren noktaya saldırır. İkinci olarak kan gölünün yanındaki ayakkabı izi. Topuklu kadın ayakkabısı. Üçüncü olarak da Ayşe'nin telefon rehberindeki -Adi Aslı- ismi. Yeter mi?" diye böbürlenerek cevapladı soruyu Kemal. Hilmi, "Abi büyüksün. Ne göz var sende de yahu. Pardon! Komserim." dedi çayından son yudumu alırken. "Sen bakar körsen ben ne yapayım. Kurabiyeci." dedi Kemal, gelen anons üzerine dışarıya çıkarken.

2 yorum: