Mary's Axe & Tower of London & Tower Bridge

Hürriyet

12 Mart 2010 Cuma

KALP VE BIÇAK ... 1. BÖLÜM..

Aslı ilerliyordu. Hızlı hızlı. Karanlık, nemli bir yoldu yürüdüğü. Parke taşlarla döşenmiş kaldırımda yürümekte zorlanıyordu. İnce, sivri topuğuyla hızlı da gidemiyordu ama bir an önce uzaklaşmak istiyordu oradan. Göğsünün üzerindeki ağırlık her adımda daha da artıyor gibiydi. Gördüklerine inanamıyordu. Ne yapacağını saşırmıştı. Hızlı, daha hızlı. Kaçmalıydı. Yoksa birilerine mi haber vermeliydi. Kafası karışmış, kendini kaybetmeye başlamıştı. Başı dönüyor, her adımda boşluğa basıyormuş gibi hissediyordu. Çok sevdiği arkadaşını o halde, yerde yatarken görmek aklını başından almıştı. Neden bakmamıştı yaşıyor mu diye. Belki bir yardımı dokunurdu. Ama o kanlı bıçak Ayşe'nin cesedinin yanındaydı. Hem o kadar kan kaybeden biri yaşayamazdı herhalde. Ölümden korkmuştu. Cesareti daha ilk saniyede kırılmıştı. Tek düşünebildiği kaçmak, uzaklaşmaktı. Bilinçsizce yürüdü, yürüdü, gücü tükendi. Yere yığıldı. Düşerken gördüğü son şey kırmızı bir otomobildi.

Uyandığında önce gözleri kamaştı. Sonra belirginleşmeye başladı herşey. Hastanedeydi. Acildeydi galiba. Hemşireler koşuşturuyordu etrafta. Arada emirler yağdıran bir adam vardı. "Doktor herhalde bu adam." diye düşündü. Sonra hemşirelerden birinin sesini duydu. "Kendine geliyor, gözlerini açtı.". O emirler yağdıran adam yaklaştı ve kibarca "Geçmiş olsun hanımefendi. Merak etmeyin birşeyiniz yok. Birazdan son kontrolünüzü yapacağız. Sanıyorum, hemen sonra sizi taburcu ederiz. Yalnız dışarıdaki polis arkadaşlar size birkaç soru sormak istiyorlar."dedi. Aslı şaşırmıştı. Polis neden sorgulamak istiyordu. Yoksa öğrenmişler miydi kaçtığını? Onu mu suçlayacaklardı? Kafasının içinde şimşekler çakıyor, boğazını tıkayan yumruk nefes almasını engelliyordu. Terliyor, büzülüyor, kıvranıyor ama kurtulamıyordu kafasının içindeki sorulardan. Birşeyler söylemek için kendini zorladı. Ancak "su" diyebildi. Hemşire bir bardak su bulup getirdi. Kanarcasına içti suyu Aslı. Sonra doğruldu. Biraz kendine gelmiş, ilk paniği atlatmıştı. Şimdi daha doğru düşünebiliyordu. O anda üniformalı polisle gözgöze geldiler. Bir anlık panikten sonra kendini topladı ve konuşmayı onaylar şekilde başını salladı. Polis ona doğru yaklaştı. Önce geçmiş olsun dedikten sonra bir iki soru sormak için uygun olup olmadığını sordu. "Sizi yolda bulmuşlar. Baygın halde. Şu bey sizi buraya getirmiş. Tanıyor musunuz kendisini?". Odanın dışında, koltukta oturan, düzgün giyimli bir adamı gösterdi. Merak içinde baktı Aslı. Daha önce hiç görmemişti, tanımıyordu. "Yok, yok tanımıyorum." dedi biraz şaşkın. "Peki" dedi polis. "Baygın haldeyken Ayşe diye birini sayıkladınız durmadan. Yakınınız mıdır?". Bir an beyninden vurulmuşa döndü Aslı. "Yok. Tanımıyorum." dedi can havliyle.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder