Mary's Axe & Tower of London & Tower Bridge

Hürriyet

3 Şubat 2010 Çarşamba

DÖNGÜ

Karıncalanıyor diye düşündü önce. Heryeri karıncalanıyordu. Sıcaklık artmış, kendinden geçmeye başlamıştı. Önce hafifledi, sonra yavaş yavaş genişledi. İçine çekti havayı ve herşey birbirine karıştı. Kapadı gözlerini. Kendini rahat ve kuş gibi hafiflemiş hissediyordu. Utanmasa şimdi havalandım uçuyorum diyecekti. Daha önce böyle hissetmemişti ama tanıdık tatlar vardı havada. Gözlerini açtığında dağılmıştı. Sanki heryerdeydi. Etrafındakilerle kaynaşmış, karışmış, bir olmuştu. Zaman geçmiş etrafındakiler artmıştı. Anlamıyordu durumunu ama garip bir haz alıyordu kalabalıktan. Sonra hafif bir serinlik vurdu suratına yada suratı sandığı şeye. Soğuk artıyor etrafındakiler yaklaşıyordu birbirine. Sıcaklık iyice düşünce artık neredeyse birleşmiş, birbirlerine girmişlerdi. Bir yukarı bir aşağı dolaşmaya başladılar. Sanki rüzgarı arkalarına almışlar sürükleniyorlar. Rüzgar önce esinti sonra bora oldu sanki. O kadar hızlı dolaşmaya başlamışlardı ki başı dönüyor, yönünü kaybediyordu. Oysa ne güzel başlamıştı herşey. Şimdi ise bir karmaşanın bir uğultunun içinde yitip gitmemek için var gücüyle uğraşıyordu. Birden gözleri kamaştı. Herşey aniden oluverdi. Kimse de önüne geçemezdi. Önce gözleri acıdı ışıktan, sonra kulaklarının acıdığını hisseti. Hayatı film şeridi gibi gözlerinin önünden geçti ve göz kapakları kapandı hızlıca. Artık yok oldu sanıyordu. Tüneli ve ucundaki ışığı arıyordu ki gözleri olabildiğince açıldı. Farklı hissediyordu artık. Daha soğuktu hava ama daha toparlanmış ve arınmıştı. Ne olduğunu anlamadan hızla harekete başladı. Deli gibi gidiyor hiçbirşey onu durduramayacakmış gibi geliyordu. Hızlandıkça hızlandı. Artık korkmaya başlamıştı. Çünkü kontrolün kendisinde olmadığını, birşeye doğru çekildiğini fark etmişti. Birden çok uzakta ufacık görünen herşey hızla yaklaşmaya başladı. Yaklaştı, yaklaştı. Gözleri kapalıydı artık. Herşeyi kabullenmiş ne olacaksa olsun diye beklemeye başlamıştı. Ve sonunda beklediği oldu. Yine dağılmıştı. Parçalanmıştı. Toparlanamam ben, bittim diye düşünürken bir yere doğru emildiğini hissetti. Erimiş gibi, sıvılaşmış gibi kayıyordu aşağılara doğru bulduğu her çatlaktan. Artık ilerleyemediği bir yere geldi. İyi de oldu aslında, toparlanma fırsatı buldu. Toparlandı, tazelendi, yenilendi. Kendine birçok şey kattı bu yolculuk sırasında. Artık hayat doluydu, hayat vermeliydi. İçindekileri paylaşmalı, ihtiyacı olanlara sunmalıydı. Ama bekledi, çok bekledi. Gelen olmadı paylaşmaya. Kimse gelmedi. Karanlıktı ortalık, daha da karardı, içi karardı. Bakmıyordu, görmüyordu, duymuyordu. Ta ki o gelene kadar. Dokunmuştu ona. Uzanmıştı, birşeyler arıyordu. Aslında ne aradığını biliyor gibiydi. Ne yapsam diye düşündü. Hep bu anı beklemişti ama şimdi titriyor, hareket edemiyor, sesi çıkmıyordu. Ama o sarmıştı kollarıyla onu. O kadar şefkatli yaklaşıyordu ki karşı koyamıyordu. Sanki onu içine çekiyor, kendine bağlıyordu. O oluyordu. Hatta olmuştu bile sadece farkında değildi. Onun damarlarında dolaşıyor, paylaşma isteğini tatmin ediyordu. Günden güne eriyordu ama umrunda değildi. Yine mutluydu ve biliyordu ki yaptığı herşey bir işe yarıyor, birşeyler yeşertiyordu. Hayata hayat katıyordu. Artık çok zayıflamıştı. Neredeyse ondan geriye hiçbirşey kalmamıştı. Son bir hareketle atıldı. Bir ışık görmüştü ileride. İlerledi, zorlandı ve ışığa ulaştı. Sonra birden ona kucak açan kapatmıştı tüm kapılarını. Üzülmüştü, kenara itilmişti. Geriye dönüp baktı, terden mi gözyaşından mı bilinmez sırılsıklam olmuştu. Kaydı aşağıya. Bitmişti artık herşey, bıraktı kendini. Hiç uyanmamacasına yummuştu gözlerini. Unutmak istedi herşeyi. Ve bir daha hatırlanmamak üzere hepsini unuttu.

Karıncalanıyor diye düşündü önce. Heryeri karınc.....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder