Mary's Axe & Tower of London & Tower Bridge

Hürriyet

23 Şubat 2011 Çarşamba

Kendini Dinle......

Beyaz, tek kişilik koltuğumda oturmuş dışarıya bakıyordum. Günlerden Cumartesi'ydi sanırım. Yeni aldığım laptop sehpasında duruyordu bilgisayar. Bense, gözlerim pencerede, ha yağdı ha yağacak puslu havaya dalmış gitmiştim...

Birden bir şey dürter ya insanı, irkilirsin, o anda anlarsın daldığını. İşte aynen öyle oldu ve farkına vardım. Uzun zamandır yapmadığım, belki de yapamadığım birşey yapıyordum. Kendimi dinliyordum. Güzel bir hismiş, hatırladım.

Farkında olmadan, hobilerimiz, alışkanlıklarımız, sevdiğimiz şeylerle doluyor hayatımız ve unutuyoruz dinlemeyi. Vaktimiz az sanırım. Kendimize ayırdığımız zaman dilimini gerçekten yapmak istediklerimizle doldurmaya çalışıyoruz ve zaman geçip de yapmak zorunda olduğumuz işler kapıya dayandığında bir dayanak oluyor, bu zaman diliminde yaptıklarımız. Ama o kadar hızlı yaşanıyor ki hayat, burada durup dinlemek hatta dinlenmek bile mümkün olmuyor çoğu zaman.

İşte size tipik bir haftasonu örneği.

Sabah uykusu çok tatlıdır, sabah erken kalkılmamalıdır haftasonu. Biraz daha uyunmalıdır. Bir süre sonra suratlar şişmiş bir şekilde kalkılır, güzel bir kahvaltı hakedilmiştir, tüm hafta çalıştıktan sonra. Kahvaltı hazırlanır. Özenilir bu kahvaltıya, o nedenle de biraz vakit alır. Güzeldir hazırlanan sofra. Geniş geniş kahvaltı yapılır. Sonlara doğru "Sonra toplarız ya, sabah sabah kim uğraşacak şimdi. Bir haftasonumuz var." diye konuşulur. Ya son bardak çayla ya da bir fincan kahve ile koltuklara geçilir. Birisi gidip kapıdaki gazete torbasını alır ve haftasonu ekleri ile bilmem kaç kilo gelen gazeteleri paylaştırır herkese. Okunmalıdır gazete, başka nasıl takip edilir ki gündem. Kimisi, onlarca gazeteyi, eki vs. on dakikada, kimisi ise tek bir gazeteyi bir saate okur bitirir. O arada çaylar bitmiş, kahve fincanının dibinde buz gibi olmuş bir yudum kalmıştır. Gazete faslı bitince uzaktan kumanda alınır ele. Zap dünyasında bir gezintiden sonra aslında hiç izlenmeyecek bir kanalda durulur. Kimisi de bilgisayar başına geçer. Merak eder, gece birşeyler olmuş mu? Kimler ne yapmış? Bazıları da o anda hangi ruh halinde ve nerede olduğunu tüm dünyaya ilan eder. "Bilmem kim @ home". "Bilmem kim depresyonu depreşiyoo". Televizyonda açılan program da boş gözlerle bir süre seyredildikten sonra biri bir konu açar. Bu konu genelde, ya yapılması veya karar verilmesi gerekli bir şey üzerinedir ya da tamamen boş bir konuşmadır. Sonra içimizden biri "Üff! Sıkıldım. Çıkalım, bir yerlere gidelim." der. O dakikadan sonra tüm konu nereye gidileceği üzerine yoğunlaşmıştır. Can sıkıcı uzunluktaki bir süre karar verilmeye çalışılır ve "benim için farketmez"ler, "kiminle gitsek"ler, "kimlerle buluşsak"lar nedeniyle uzadıkça uzar bu süreç. Daha sonra tam karar verilmeden kendini dışarıda bulursun. Bir şekilde atmışsındır kendini dışarıya ve hazır çıkmışken kös kös eve geri dönecek değilsindir. Bir yerlere gidilir. Birileri ile buluşulur. Akşam oluncaya, kimi zaman da güneşin doğmasına az kalıncaya kadar dışarıda kalınır. Erken dönülürse akşam yemeği faslı. Daha sonrasında televizyon. En son uyku gelinceye kadar koltukta yarı muhabbet yarı televizyon, yatmadan önce birkaç sayfa kitap. Arada bilgisayardan bayağı uzak kalınmıştır. Ekinlerin sağlığı tehlikeye girmiştir. Tavuklar da ha yumurtladı ha yumurtlayacak. O arada komşuların yardımına koşulur, tabii küçük bir ücret karşılığında. Komşunun da canına minnet, parayı nasıl olsa bilgisayar veriyor. Bu arada birileri de gelip sebzelerini gübreliyor. Ne dayanışma? Neyse nasıl yorulduk anlatamam. Yatağın yolu zor bulunur. Daha yastığa çeyrek kala uyumak üzereyken hayıflanılır, "Yarın da iş var".

Nefes almadan doldurduk zamanı ve yapmak istediklerimizi sıraladık peşpeşe. Zar zor da olsa sığdırdık Allah'tan. Ama dinlemedik kendimizi. İşte bunu farkediyor insan bir an durunca. Her anı dolu dolu yaşamak güzel ama hep böyle yaşamaya çalışmak bazı şeyleri kaçırmamıza neden oluyor. Garip bir durum.

Meğer ne kadar da özlemişim. Çölde bir yudum su gibi geldi. Rahatlattı. Sadece on dakika sürdü ve kendimi bambakşa hissettirdi. Denemek lazım.

Buraya kadar tahammül edip de okuyanlar için bir öneri:

Evdeki herkes yattıktan sonra hala uyanıksanız, kapısı, penceresi sıkı sıkı kapatılmış banyoya girin ve sadece bir iki dakika hiçbir şey yapmadan bekleyin. Birşey düşünmenize gerek yok. Zaten, anında kendi kendinizi duymaya başlayacaksınız. Eminim ki uzun zamandır bu kadar sessiz bir ortamda bulunmamışsınızdır. Böylece sessizliğin tadına varabileceksiniz. Tabii üst kattaki komşunuz sifonu çekmezse.

Kolay gelsin..

2 yorum:

  1. Evrimleşerek bu çağa kadar gelen insan halen kendisiyle iletişim kurmada nekadar ihmalci değil mi? Yokluğa konan bir cevherden yetişen kainat ağacının meyvesidir insan. İnsan, içinde var olduğunu hissettiğin bir varlığın ta kendisidir. İnsan denen yaratığın kontrolunda akıl(bilinç), aklın kontrolunda ise beden vardır. Senin yaptığın gibi insan, zaman, zaman kendi yaşam ortakları olan akıl ve bedenle iletişime girmelidir.Hatta kendini bilmek için bu şarttır.İnsana huzur veren bu iletişimdir. kendini dinlemeyi bilen bilir. Haluk Dayı

    YanıtlaSil
  2. GÜZEL BİR TESPİT VE AKICI BİR ÜSLUP ZEVKLE OKUDUM TÜRKAN

    YanıtlaSil