Mary's Axe & Tower of London & Tower Bridge

Hürriyet

18 Temmuz 2010 Pazar

Sıcak, Sıcacık, Uykusuz..

Gece saat üç. Hava bunaltıcı. Nefes alabilmek ve belki bir nebze ferahlayabilmek için balkon tek seçenek önümde. Elimde bir bardak soğuk su, oturdum balkondaki sandalyeye. Hafif bir serinlik, ufak bir rahatlama. Şimdilik hepsi bu.


İlk hedef nefes alabilmekti balkona çıkarken, sonrasında biraz serinlemek, bir iki yudum soğuk birşeyler içmekti istediğim. Kaçan uykumun peşinden gitmek ve onu yakalamak için güç toplamak, rahatlamaktı aklımdan geçenler. Tüm bu düşüncelerle çıktım gecenin bir yarısı balkona. Biraz önce buzdolabından doldurduğum bardağımla çektim sandalyemi. Hava hafiften, elimdeki soğuk suyla dolu bardak çokça serindi. Diktim kafaya, lıkır lıkır indi boğazımdan aşağıya, buz gibi. Biraz kendime gelince etrafa bir göz attım. Sitenin yanındaki boş araziye birşeyler olmuş. Sanki üzerini beyaz bir örtüyle kapatmış birileri. Uzun otların tepeleri görünüyordu sadece. Geri kalanı, bembeyaz bir sır perdesinin arkasına saklanmış gibi. Bu sır perdesi dağılmıyor, havalanmıyor, hareket etmiyordu. Olduğu gibi kalmış, olduğu gibi duruyordu. Sanki biri onu bağlamış oraya, kaçamasın diye. Biraz ilerideki aydınlatma ışıkları gözümü aldı. O tarafta birşey göremiyordum artık. Sonra gözüm havadaki hareketliliğe takıldı. Hergün akşam saatlerinde şehir yönüne doğru sürüler halinde uçan martıları gördüm ama bu sefer tam ters yöne uçuyorlardı. Selam verdim onlara. "Yolunuz açık, kısmetiniz bol olsun.". Garip bir huzur duygusuyla elimdeki bardağa yöneldim tekrar. Son kalan birkaç yudumu da tek seferde bitirdim ve rahatlamış, serinlemiş bir şekilde içeriye girdim. Uyku yakalanmıştı artık. Yatak odasında ve yastığa beş kala.

Hava sıcaklıkları anormal bir şekilde yükselip alçalıyor. Hele şu aralar inanılmaz sıcak gidiyor. Kolay gelsin hepimize.

İyi uykular..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder